8 Kasım 2012 Perşembe

Blog Blog dediler, çağa ayak uydurmak lazım dediler, twitter, facebook, flicker ve diğer onlarca bilişim icatlarına "sosyal medya" dediler, kullanmayanı neredeyse ayıpladılar ve sonunda beni de kaçınılmaza doğru çektiler nihayet...

Yaşı pek geçkin biri olmasam da genç sayılmayacak durumdayım diyebilirim kendim için.. Herşeyiyle dolu dolu yaşadığım 43 yılı ardımda bırakırken, arada bir bende "ne çabuk geçti bu yıllar yahu?" diyorum elbette..
Eskiye dair hatırladıklarımın yavaş yavaş azaldığı bu yaşlarımda, daha yakın zamanın hatıralarını daha net anımsıyorum. Hal böyle olunca da kalkıp ilkokul yıllarımı veya ilk sevgilimi anlatmamın hiç gereği yok.
Giriş-Gelişme-Sonuç ilişkisinden yola çıkarak griş bölümünü nihayete erdirip gelişme bölümüne direkt bir geçiş yapayım diyorum;
Dost sohbetlerinde, yaşı benden küçük genç kardeşlerimle konuşma fırstı bulduğum anlarda, ve kızıma eskiyi anlattığım konuşmalarımda söylediğim ortak bir cümle vardır; " Yıl 1994, aylardan Şubat, işte bu tarihten sonra Türkiye'de hiçbir şey eskisi gibi olmadı..!" 
Evet böyle başlayan cümle, beraberinde hararetli bir tartışma ortamını da getiriyordu.. Öyle ya, herkesin aynı fikirde olması imkansız.. Peki neden 1994 Şubat'ı?  Benim için milat olan bu tarihte Türkiye'de ilk cep telefonu görüşmesi gerçekleşti..   Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakanı ise Tansu Çiller di, bu ikili sembolik olarak cep telefonundan ilk görüşmeyi yaptılar. Ardından ağırlıkları 500 gr ile 200 gram arasında değişen telefonlar girdi yaşamımıza ve kısa sürede büyük ilgi gördü, ilk yıllarda cep telefonlarıyla sadece telefon görüşmesi yapmak mümkün oluyordu. Büyük ve ağır cep telefonları 1000-2000 dolar arasındaki fiyatlarla satılıyordu. Türkiye bu dönemlerde zincirlerini kırmış, tabuları birer birer yıkmaya başlamıştı, 1990 Yılında, şimdiki adı Star TV olan ve benimde 2 yıl görev yaptığım Magic Box, Türkiye'nin ilk özel televizyonu ünvanıyla yayın hayatına başlamıştı.. Millenium'a 10 yıl vardı Magic Box kurulduğunda. Herkes 2000'li yılların nasıl olacağına dair öngörülerde bulunuyor, tahminler yürütülüyor ve planlar yapılıyordu.. İşte bu dönemde yaşamımıza kolaylık getirmesi amaçlanan ve daha fazla özgürlükle beraber kolay iletişim anlamına gelen cep telefonu dünyasına adapte olmaya çalışıyordu kendince ve yeterince.. 
İnsanlar maddi durumlarının yetersizliği ve aile bütçelerinin sarsılmalarına aldırış etmeden o cihaza sahip olmak istiyorlardı.. 

Oldular da.. 


İşte temel sorunlar burada başladı, teknolojiye aç insanımıza öyle şeyler dayatıldı ki, kampanya, yenilik, çağın gerekliliği adı altında..Hep daha fazlası hedeflendi arz-talep dengleri doğrultusunda, bünyelere zarar yenilikler pompalandı sürekli, "daha fazla özgürlük" öyle bedelsiz ve kolay olmayacaktı elbette, olmadı da.. İnsanlar ögürlüklerini kazanırlarken, özgüvenlerini yitirdiler farkında olmadan, ilişkiler,tanışmalar 160 harf sınırlamalı mesaj ekranlarına taşındı, evlilik teklif edende oldu, evliliğin bittiğini yazanda..

Kavgalar, atışmalar, bozuşmalar, tehditler bu yolla yapıldı.. Yüzlere karşı
söylenemeyen mesajlarda yazıldı, şimdilerde söylenen  "klavye delikanlılığı" bir anlamda stajını bu şekilde yaptı, tek fark SMS mesajı 160 harf sınırı, klavye sınırsız..
Bayramlar kutlandı kalıp mesajlarla, hatta teknolojiyi öyle bir benimsendi ve hakkıyla kullanıldı ki, tek bir kalıp mesajı çoklu gönderimle tüm sülaleye yollandı..
Yetmedi..
Daha fazlası istendi hep..
Verildi de, alan kendi payına her türlü özgürlüğü aldı..Aldı almasına da karşılığında verdiğinden bihaber di..

1980'li yıllarda mahallemizde bir evde renkli televizyon olduğunu öğrendiğimde o evi kutsal bir mekan olarak belleğimde tutar, varsa o evin çocuğuyla arkadaş olmaya gayret ederdim-ki arkadaş olayım, beni evine davet etsin renkli televizyonu göreyim.. Öyle ya bizim evde Blaupunkt marka televizyon hala siyah beyazdı ve Bonanza'yı, Rahmetli Adile Naşit'in Uykudan Önce'sini hiç renkli izlememiştim daha.. Buralardan geçerek geldiğim 94'lü yıllarda ne yapıp edip şimdilerdekiyle kıyaslandığında epeyce bir meblağ tutacak oranda para ödeyip ilk cep telefonuma sahip olmuştum.. Şu an bile net hatırlıyorum, telefonu aldığım ilk gece uyumamış, sabaha kadar kurcalamıştım :)


O gece nereden bilebilirdim ki, benimde YENİ DÜNYANIN YENİ İNSANLARINDAN biri olduğumu.!


Yıllar yılları, teknolojiler teknolojileri kovaladı ve bugünlere geldik, 

Hepimiz az veya çok teknolojinin bir yerlerindeyiz,
pahalı veya ucuz kaçınılmazı yaşıyoruz, 

Yeni Dünyanın Yeni İnsanları olarak unuttuğumuz pek çok şeyi pek az hatırlamak istiyor, bir anlamda kendimizden kaçıyoruz, 

Teknolojiyi şu an bile kullanarak, teknoloji düşmanı biri olarak görülmek istemem, zira bu gerçek olamaz zaten, fakat ben teknolojiyi değil teknoloji beni kullanıyor diyemediğimiz malum,

Peki şunu diyebiliyor muyuz;


"Eski Dünyanın Eski İnsanları daha bir güzeldi be..! Ne söyleyeceksek birbirimizin yüzüne söylüyorduk.. En azından o zamanlarda mektup yazıyor, kart atıyor, sevgimizi yolluyorduk birbirimize.. 160 harfe sığdırılmış kalıp SMS mesajlarını değil...!" 



 Saygılarımla..








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder